Ağaç Ev Sohbetleri 229


 Bu haftanın konusu sevgili Uçun Kuşlar/Makbule Abalı'dan gelmiş. 

"Geçen yıllar duygu, düşünce ve fikirlerinizde nasıl bir değişim yarattı? Kişiliğinizde, kimliğinizde yükselen ve alçalan değerler, kazançlarınız. kayıplarınız neler oldu?"

Bu soruya yanıt verirken biraz yaş da işin içine giriyor sanki. Benim gibi 50 yaş civarında olanlarla 20'li yaşlardaki genç blogger kardeşlerimizin duyguları çok farklı olacaktır. Benim yaş grubum, biraz üstü pek çok dönemi, siyasi kimliği, çalkantıyı, güzel zamanları yaşadık. Malesef gençlerin gördükleri yaşadıkları açık hava hapishanesi gibi bir ülke şu anda. Kendi çocuklarım için, diğer gençler için o kadar üzülüyorum ki

Benim her daim biraz çıkıntı bir kişiliğim oldu. Kız çocuklarının okumasına karşı çıkılan bir ailede, büyüklerinin etkisindeki bir babanın yanında İstanbul'da üniversiteye gitmek mesela. Epey sancılı bir dönemdi. 10 yıl yaşadığım ve çalıştığım İstanbul'da hep doğru bildiklerimi yaptım. Sanırım ilk ciddi hayal kırıklıklarını çalıştığım ortamı tanıdıkça, aslında hiçbirşeyin vitrinde göründüğü gibi olmadığını keşfettiğimde yaşadım. İnsanlar harbiden..... (artık buraya siz neyi layık görürseniz)

Resmen o zaman büyüdüm işte. İşe başladığım ilk aylar, zaman geçtikçe gördüklerim... İnsanlara dair fikirlerim değişti doğal olarak. Güvenilmezler. Devamlı tetikte olmak lazım. Yıllar geçtikçe de bu güven duygusu sürekli sarsılıyor. Mesela şu son seçimde gençler cidden Kılıçdaroğlu'na güvendi. Adam ne vaatler-umutlar verdi onlara. Sonra daha seçimin ilk turunda yalnız bıraktı. Verilen oyların arkasında durmadı. O akşam bir genç kız "umudum kalmadı" deyip raylara attı kendini. Ve bu insan utunmadı bile.

Genelde doğrucu olduğumdan çevrem pek geniş değildir benim. Yıkama yağlama, canımlar hiç olamadı bende. Annem hep "politik ol biraz" der. Der de olmuyor ki. Az buçuk arada susmayı öğrendim o kadar. 

Eskiden geleceğe dair umutlarım vardı. Çocuk sahibi olmak istediğimde böyle bir dünyanın ellerine bırakcağımı bilsem yapmazdım sanırım. Hiç umudum kalmadı diyebilirim. Beslenemiyorlar, dayak yiyorlar, tutuklanıyorlar, umutsuzlar, intihar ediyorlar, benim fotoğraflarına bakarken midemin bulandığı yemeklere mahkum ediliyorlar (KYK'lar), sanat yok, gezmek yok, şenlik yok, nefes alacakları hiç bir yer yok artık.

Canları bunları yaşarken susan, sorunları başkası çözse diye bekleyen, hatta haklarını arayan gençlere kızanlara kızgınım, öfkeliyim.


 

 

Yorumlar

  1. ilk ciddi hayal kırıklıklarını çalıştığım ortamı tanıdıkça, aslında hiçbirşeyin vitrinde göründüğü gibi olmadığını keşfettiğimde yaşadım.
    Şu cümle o kadar doğru ki. Yüksekokulda ev arkadaşım da ablası ile gönderilmişti okula. Sonra biz okulda iken o da iş bulup çalışmıştı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de okulun ilk yılından sonra çalışmaya başladım. Hem okudum hem çalıştım. Çalıma ortamı başka bir dünya.

      Sil
  2. hımmm sana biraz iyimserlik lazııım :)

    YanıtlaSil
  3. "Sevgili Adadeniz ne yapıyor ? "diyerek bloğa ulaşınca yazıyı fark ettim, daha önce nasıl görmemişim?
    Gerçek hayatın içinde yaşanılan her gün, ay ya da yıl , bize bir şeyler kazandırıyor ama öte yandan çok şeyin de farkına varıyor, olgunlaşıyoruz. Daha sizlerin yaşayacağı çok şey var.
    Öyle güzel, içten bir anlatım ki. ben kendi gençliğimi andım bir kez daha.
    Adını şu anda hatırlayamadığım bir düşünür : Politika, müşterileri hep aldatmak, ancak alışverişi hiç kesmemektir." diyor. Çıkar ilişkileri ile yönetiliyor dünya.
    Her şeye rağmen umut hep yanı başında olsun, zamanında dozunda konuşabilmek, sakin davranabilmek her zaman işe yarar. Ama lütfen çok değişme, bukalemunlar dünyasına ayak uydurmak zordur.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
  4. Ben de aynı sebeplerden insanlarla geçinemiyorum. Sahte insanlardan bıktım usandım kimseye güvenilmiyor dediğin gibi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder