Ağaç Ev Sohbetleri 182


 Çok büyük bir acı yaşadık. Deprem sonrası bölgede yaşananlar acıları katladı. Ölüm, ihmaller, sorumsuzluk, suçu üstlenmeme, üstüne suçların artarak devam etmesi, şiddet, işkence....Bir de eğitim sıkıntıları var. Bu haftaki konumuzu Makbule Abalı belirlemiş.

"Büyük deprem sonrası çocuk ve gençlerimizin Eğitim ve Öğretim konusunda ne gibi önlemler alınmalı, sorunlar nasıl giderilmeli?"

99 depremi sırasında İstanbul'daydım. İlk hafta Avcılar bölgesinde görevliydim. Sonrasında Gölcük tarafına gittim. Daha ilk haftadan bile çocuklar için oyun çadırları oluşturulmuştu. Gençlere yönelik eğitim çalışmaları da vardı. Hatta müzik, resim gibi konularda etkin insanlar gelip destek oluyorlardı.

Bugüne bakıyoruz. İlk gözden çıkartılan eğitim oldu. Okullar iki hafta tatil edildi. 21 şubatta açılacak ama depremi yaşayan 10 ilde devam zorunluluğu yok. Yani kim öle kim kala. Yaşadık bunu pandemide biliyoruz zaten. Hiçbir çocuğun ne yaptığı, okuyup okuyamadığı araştırılmayacak. İmkanı olan başka illere göçüyor zaten. Diğerleri yine kaybolup gidecek.

Oysa okulları kapatmak yerine hemen yaş gruplarına uygun çadır ya da ayakta kalmış binalarda eğitim devam edebilirdi. Etmeliydi.

Yetmedi üniversiteleri de harcadılar. Gençler apar topar yurtlarından çıkartıldılar. Görmüşsünüzdür. O sırada yurtta olmayanların eşyası çöp poşetlerinde istiflendi. Kişisel mahremiyete ne kadar aykırı. Kimi "ne yani depremde o kadar insan açıkta kaldı, gençleri mi düşüneceğiz" moduna girdi. İyi de bu gençler içinde deprem bölgesinden gelmiş olanlar var. Napsınlar çadıra mı çıksınlar? Okurken çalışmak zorunda olanlar var. Aldıkları üç kuruşla ev mi tutabilirler? Bir de gerçekten bu yurtlara depremzedeler mi konulacak? En azından hepsine. Hiç mi insanların kafasında soru işaretleri yok? 

Ya online ile olmayacak branşlar ne olacak? Deprem bölgesine bir haftadır elektrik gitmedi. Kaldı ki bilgisayar namına ne kalmıştır oralarda. Belediyeler, bazı partiler hangi birine yetebilir? Bu bölge çocuklarının bu şartlarda eğitim alabileceğine inananlara şaşarım doğrusu.

Bundan sonra İstanbul'dan bahsediyoruz. İstanbul bu büyüklükte bir depremi yaşasa kim yardım eder ki o kente? Diğer illere gidenler büyük oranda İstanbul'dan gitme zaten. Ülkedeki rüşvet, becerebilenin istediği gibi yapılaşması malum. Bilmeyen yok. Bu kadar kalabalık, bu kadar sıkışık bir kent... düşünmesi bile kabus

Yorumlar

  1. Yaşadığımız deprem felâketinin temel sebeplerinden biri devleti yönetenlerin eğitime bakış açısı bence. Bu bakımdan sevgili Makbule Abalı'nın eğitim ve öğretim konusunda hangi önlemlerin alınması gerektiği sorusuna verilecek en iyi cevap mevcut sistemin terk edilerek yeniden bilime ve liyakate dayalı yeni bir sistemin kurulması olmalıdır. Mevcut yönetim özellikle son on yılda liyakati bir kenara bırakıp kendini her koşulda destekleyen, çıkarı uğruna bağlı bulundukları kişiye/kişilere köpeklik eden vicdansız, egoist ve cahil insanları resmi kurumların başına yönetici olarak atamıştır. Sonuç olarak halkın güvenliği, refahı düşünülmeksizin bir avuç insanın haksız yere zenginleştiği, kalan geniş kitlelerin savaşlarda, kazalarda ve doğal afetlerde can verdiği, ıstırap dolu bir yaşamı ülkenin kaderi olarak millete pazarlamaktadır. Ülkemizin bu kâbustan bir an önce kurtulmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Esas sıkıntıyı bizden sonra gelen nesiller çekecek ve bizler onların ahını alacağız. Korkarım bize bu kötülükleri reva görenlerin yaptıkları her zaman olduğu gibi yine yanlarına kâr kalacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Makbule hanımın sorusuna pek de yanıt verdim sayılmaz aslında. Kaç gündür yazacağım yazacağım elim gitmedi. Bir yerde içeri atılma garantisi olmadan konuşmak da zor artık. Öyle şeyler birikti ki içimde. Yaşadıkça her yapılanı gördükçe, bazılarının hala "napalım öyle" dediğini duydukça...

      Sil
  2. Bazı yazıların altına imza atmak gelir insanın içinden. Ortak noktalarda buluşmak ne güzeldir. Halen Eğitim-öğretimin içinde olan genç arkadaşlarımız konunun önemini biliyorlar. Ansızın yaşanan bir faciada yetişkin insanlar bile büyük korku ve endişe yaşarlarken çocuklarda derin izlerin kalabileceği kuşkusuz.
    Adeta "Kayıp kuşaklar" yetiştirmeye hazırlanıyoruz. Tüm dünyada bir salgın hastalık yılları yaşadık. Eğitimde o dönemin eksiklerini kapatamadan yeni bir felaketle karşı karşıyayız. Dediğiniz gibi "yaş gruplarına uygun çadırlarda" eğitim- öğretim devam edebilirdi. Depremin acısını yaşayan öğretmenlere izin verilebilir, görev almaya hazır öğretmenlerden yararlanılabilirdi.
    Üniversitelerde uygulamalı bilimlerdeki eksikler ve açıklar nasıl kapatılacak? Diplomalı ama yeterlilik
    belgesi olmayan mezunlar mı yetiştireceğiz?
    Bilgisayara sahip olmayan veya kullanmasını bilmeyen binlerce öğrenciye uzaktan eğitimi nasıl gerçekleştireceğiz?
    İstanbul depremini düşünmek , korku senaryoları yazmak gibi. Çok hızlı ve acil önlemler almak zorundayız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. O kadar önemli aayrıntılar var ki. Ama yapılan alelacele enkaz kaldırma. Üstelik daha binlerce olduğu tahmin edilen cenazeler çıkartılmamışken.

      Sil
  3. of valla yaa noldu bizim ülkeye iyice dağıldık.

    YanıtlaSil
  4. ülkede ne doğru yapılıyor merak ediyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder