Ağaç Ev Sohbetleri 66


Merhaba. Bu haftaki Ağaç Ev Sohbetleri'nin konusu benden geldi. Bu etkiliği baştan beri okuyup daha yeni yazmaya başladım aslında. Beni destekleyen deeptone'a teşekkürler. Bu yazıya, Ursula K. Le Guin'in Mülksüzler kitabı elimdeyken, tarlada bir sıkıntı yaşamamız neden oldu biraz da. Bu haftanın konusu "Ev, arsa, koltuk, dolap vs. malın-mülkün sahibi miyiz? yoksa kölesi mi? "

Le Guin Mülksüzler kitabında ütopik bir dünyadan bahsediyor. Yaşadıkları kapitalist dünyadan Anarres adlı başka bir dünyaya göç eden insanlar, orada mülksüzlüğü temel alan bir yaşam kurar. Kimsenin evi yoktur, herkes ihtiyacına göre yaşar, yemekler belli yerlerde yenir, hatta çocuklar bile biraz büyüdüklerinde eğitim merkezlerine verilir. İktidar yok, hükümet yok, iş seçme yok....İşte elimde böyle bir kitap okurken geçen hafta tarlada bir sıkıntı yaşadık. Koca ovada mahallenin delisi bize çattı da denebilir aslında. Bizim arazinin biraz çaprazında bulunan tarlanın sahibi arabayla geçiş yollarımızı kapatacak biçimde hendekler kazdı. Cumartesi sabah tarlaya girerken kepçeyi gördük, sorduk "kendi sınırlarımızdan geçilmesin " diye dediler ve bizim geçeceğimiz bir yeri kapatmayacaklarını da söylediler. Gel gör ki akşam olup da gideceğimiz zaman kapatıldığını gördük. Kapının dibini bile (ki dikkat etmesek araba düşür) kazmışlar. Tesadüf ya telefon vardı aradım hemen "sizinle ilgili değil, köylü traktörle geçiyor falan" dedi. Dedi ya onlar traktörle istedikleri gibi geçiyor bizimki binek arabası sıkıntı bize. 

İşte bir haftadır ben iç sıkıntısı, resmen kalp-mide ağrısı yaşıyorum. Bizden önceki sahipleriyle kavga etmişler yol yüzünden ya biz kesinlikle kavga etmedik hatta (yaklaşık 7 yıl oldu alalı orayı) o arazinin sahibinin damadıyla falan çok iyiyiz. Geldikçe çay, domates ne varsa ikram ederiz, muhabbet ederiz. O kadar anlamsız ki..

İnsan neden mal-mülk edinir? Yaşarken rahat etmek, daha lüks evde yaşamak, misafirlerine "bakın ne kadar şık evim var" demek, çocuklarına birşeyler bırakmak, belki kazanç elde etmek...Bizim özelimizde ikimizde İstanbul'da yıllarca kirada yaşayıp İzmir'e gelince biriktirdiklerimizle bir ev almak istedik. Biriktirirken resmen yemedik, gezmedik, yaşamadık ama ev aldık. Rutubet sorunu vardı hadi üst katı kapatalım dedik. Madem kapattık kiraya verelim dedik. Bahçeli bir evimiz olmasına karşın daha büyük bir toprakla uğraşma hevesi (bu arada yine biriktiriyoruz. Bu konuda fena halde başarılıyız karı-koca olarak) tarla aldık. Eh çocuklara gelecek olacak ya...

Genelimiz böle değil miyiz? Yıllarca karı koca çalışıyor krediyle ev alıyor mesela 20 yıl onu ödüyor, o evin kölesi bir yerde. Ya da çocuk özel okula gidiyor, gerekirse mesai yapılıyor, yaşamak yok, nefes almak yok her kazanılan özel eğitime...yani kimse alınmasın ama özellikle kadınların kıyafet, çanta, ayakkabı düşkünlüğü ve hatta takılar...Perşembe çul çaput pazarına gittim iç çamaşırı alacaktım, bir tezgah ama nasıl kalabalık ve çoğu kadının kolu dolu. Herhalde güzel birşeyler var dedim baktım tek parça düzgün şey bulamadım.Deli gibi alıyorlardı. Sürekli alıyoruz, almak için sürekli çalışıyoruz.

"Şu ayakkabıdan 2 renk aldım ama birini sakladım, kocam görmesin kızar şimdi" diyen kadın tanıdım ben. Başka bir arkadaş "gerek yok ama arabam lüks olmalı, müşteriye iyi görünmek için" demişti. Yine bir tanesiyle dolaşırken şık çanta arıyordu kendine (oğlu özel okulda okuyordu)  "O ortama uygun çanta, kıyafet olmalı" mantığındaydı. Tatilde sabah, öğle, akşam kostüm değiştiren, her kostüme uygun çanta takan var. Sonra o dolup taşan kıyafetler atılıyor. Bu kadar tüketime gerek var mı? O kıyafetleri 10-15 gün sergilemek için aylarca köle gibi çalışmak niye? Ya o düğünler, düğün gibi doğum günleri.  Sevincini dostlarla paylaşmaksa amaç bunun için onca para harcamaya gerek var mı? Bunun için yıllarca ödenen borç, o borç ödenirken gerilen sinirler, hatta biten evlilikler var. Ve en trajik bulduklarımdan biri ev batmasın diye köftecide yapılan günler.

Diyeceksiniz ki "sen ne yapıyorsun?" Yeni değil son birkaç yıldır koca kişisiyle kavgalarımın temeli bu konu aslında. "Ben bu kadar çalışıp kısıtlıyorum kendimi. Neden çocuklar için. Peki onlar beni umursayacak mı? Benim sorumluluğum şu an sağlıklı barınma, iyi bir eğitim değil mi? Niye koca tarla, ev almak için ömrüm geçsin? Niye ben sağlıklıyken yaşamayayım, gezmeyeyim" Ama anlaşamıyoruz işte. Devrim hala biriktirme kafasında, ben yaşamak istiyorum açıkcası. Bugün yaşamak. İkinc el giyinebilirim bu arada. Pazardan aldığım çoktur ikinci el. Eşya da aynı öyle dolu dolu mutfak dolaplarım yoktur, zorunlu mobilya dışında da yoktur ki onlar bile gözüme çok görünüyor. Kitapları da ikinci el alırım bulursam. Takı cık...evlenirken Devrim'in annesi "ayıp olur" dedi diye alyans almıştık, kuyumcuya girip "bize 50 liralık alyans verir misiniz" demiştim ben. 

Çok mu uzun oldu, düşüncemi özetleyebildim mi bilemiyorum ya. Evet biz köleyiz. Evin, arsanın, koltuğun, ayakkabının, pırlanta yüzüğün, şaşalı düğün töreninin, arabanın...Şu geldiğimiz noktada kölelikten kurtulmak mümkün değil gibi. Eskiyi değerlendiren, ikinci el giyinen, gereksiz alışveriş yapmadığıma kesin emin olan ben bile kendimi fena halde mülkiyetçi görüyorum.

Yorumlar

  1. Aslında ben de tam bu konuda, geçmiş tarihlerde yaşanan bir mülksüzleştirme çabası ile ilgili bir kitap okuyorum. Ve görüyorum ki mal canın yongası, çoğu insan mal mülk için herşey yapar.Fırsat bulursam ben de yazayım. Güzel konu:) Tarlalarda, köy yerlerinde bu tip çekişmeler oluyor, insan işte her yerde bir sorunla karşılaşıyor, maalesef. Dünyayı güzel tutalım, bencil olmayalım, demek yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğun kitabı merak ettim, adı ne? Evet mal canın yongası ve bizi köleleştiren şey. Nasl bir ikilem, çıkmaz...Tarladaki olay traji komik aslında. Bizim kimseyle çekiştiğimiz yok. Hatta asosyalizdir. Gidip çalışıp döneriz eve. Sakinliği, toprağı seviyoruz. Gelen olursa muhabbetimizi ederiz ya hiç öyle köye falan gidelim olayımız olmadı.

      Sil
  2. Konu nereden çıktı olayı biraz uzun oldu. Özetlemeye çalıştım ya naysa:))) Benim kavramı bak ne güzel demişsin. Çocuklarımızı bile sahipleniyoruz, onların kendi kişiliklerini yok sayıyoruz çok zaman. Yapılan yanlışı bilip de "eh bu saatten sonra düzelmez" deyip boşvermek bizimkisi. Öyle alışmışız ki sahiplenmeye bir türlü bırakmıyoruz.

    YanıtlaSil
  3. holeeey gelcam yineee okumayaa :) sonra yazcam ben de senin linkini de verince gelirler okumaya herkesleer :) tamam senin yazın buuuu hihihi :)

    YanıtlaSil
  4. belki de ortayı bulmak lazım almak kadar yaşamak da lazım tamamen almak üzere hele de çocuklara kalsın diye çok doğru değil ben ne olacağım o zaman??

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ama işte var o mantık azıcık. Şimdi hele şu ortamda ben çocukların iş bulacağına ben inanmıyorum.

      Sil
  5. ev tarla arabaa, daha niçin biriktirceniz kiii, çocuklara miras için bunlar yether herhaldeee, aman bence de bol bol gezin yaa pandemiden sonra yunan adaları gibi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben gezecem de tek sanırım. Koca kişisi tavuk besleme modunda. Çocuklar zaten belli bir yaştan sonra takılmıyorlar. Şu pandemi geçsin bakacağım artık...

      Sil
  6. zor ama güzel bir konu. köleyiz evet ama güvende olmak için de köle olmak dışında başka seçeneğimiz yok sanki.eski bir okul arkadaşım boğaziçinde okudu, sonra iyi bir firmada çalışmaya başladı. sonrasında işi bırakıp bisikletle dünyayı gezmeye başladı. en son evlerini de dağıttılar. günübirlik işlerde çalışıp, iş aldıkları yerlerde uyuyorlar. mülkiyetsizler yani. instagramdan takip ettiğim bu arkadaşımı yıllar sonra nerede göreceğimi çok merak ediyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zorluğu çok ayrıntılı olması sanırım. Kafamdakilerin hepsini yazsam acayip uzun olacaktı. Özetlemeye çalıştım ya...
      Aslında çok güzel görünüyor yaşadıkları hayat. Bazen kafam çok atınca sırtıma çantamı, fotoğraf makinamı alıp yola düşesim gelir. O kadar cesur olamadım henüz ya. Bir karavan dediydim geçen yıl, koca kişisini razı edemedim şimdide fiyatlar açtı. Pandemide çok insan karavana sığındı.

      Sil
  7. Konu çok değişik ama derin . Sevdim. Yazacağım yarın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan bazen dalıyor derine ya çıkabilirsek artık...

      Sil
  8. Ne güzel yazmışsınız! Yaşamak için çalışıyoruz ama iş öyle bir hal alıyor ki çalışmaktan, biriktirmekten yaşayamaz hale geliyoruz. Ne zaman oturup sohbet edilse iş eve, arabaya, para biriktirmeye vs. geliyor. O kadar saçma ki! Belki de yarın öleceğiz, hiç yaşamadan... Keşke anlatmak bu kadar zor olmasa...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç ölmeyecekmişiz, sanki dünyaya kazık çakmışız gibi yaşıyoruz. Sürekli biriktirip alıyoruz, tüketiyoruz. dediğin gibi yarın kafamıza saksı düşüp ölsek...ne oldu şimdi onca çabalama bitti gitti işte. Üstelik hayattan keyif almadan..

      Sil
  9. Güzel bir konu ve güzel değerlendirmeler,emeğinize sağlık..😊

    YanıtlaSil
  10. Bizim koyde de tarlalar ic içe. Bu yuzden ister istemez tarlalardan geciliyor ama yürüyerek ya da yuk varsa esek ile :) eski usul. Traktör icin ise son 15 senedir yollar açıldı biraz ama başkasının tarlası icin ya izin alınmış ya da o kısımlar yine taşıma ile. En güzeli oturup orta yollu bir care bulmak, olmuyorsa muhtar belediye her ne ise artık yol yapimi icin talepte bulunmak vs. yoksa mevzular bitmez. Kolay gelsin

    Babam da köydeki bahçeler icin cok uğraşır Annem yeter artik der :) Çocuklara teminat olur diye düşünür biraz da , ben ve kardeşim tatil için okey deriz , kücügümüz ayak basmam der .Babam sever ama tarlayla bahceyle uğraşmayı sever.Emekli sonrası oturamam ben dedi. Bunca zaman dışarıda baskalarina çalıştım simdi kendime calisiyorum der.


    Hobi olarak severek yapiliyorsa is değişiyor galiba.

    YanıtlaSil
  11. Konuşmak en iyisi. Muhtarla konuştuk "o kişilerle uğraşılmaz" deyip kestirip attı. Aslında muhtarın tarlası bizimkinin yanında, durumdan o da etkileniyor ya siz uğraşın diyor bize. Adamın lakabı da "deli"ymiş zaten. Dediğim gibi bu kişiler eski sahipleriyle kavgalıymış. Bizimle de direkt kavga modunda konuşmuşlardı. Eşim sakindir, adamla konuştu ne sıkıntı varsa onların istediği gibi çözeceğimizi söyledi. (bu tarla ilk alıdığında oluyor) o zamandan beri de hiç sıkıntı yaşamadık bu kişilerle. Pat diye oldu bu hendek kazma işi.

    YanıtlaSil
  12. Harika bir konu seçmişsiniz, tebrikler. Tesadüfen "The Animate and The Inanimate" başlıklı yazımda bu konuya değinmiştim:) Erich Fromm, "Sahip Olmak ya da Olmak" isimli kitabında aynı konuyu nefis bir şekilde işliyor.

    Ağaç Ev Sohbetlerinin hiçbir haftasını kaçırmaya ben, taşınma telaşımız yüzünden yazınızı ilk kez bu kadar geç okudum. Muhtemelen yarın ben de bu haftanın konusuna katılıp düşüncelerimi paylaşacağım.

    Öncelikle yaşadığınız tatsız olaydan dolayı üzüldüm. Ne yazık ki sütü bozuk insanlarla her an karşılaşabiliyoruz. Yaylamızdaki Taş Evimizde bahçeye bakması için güvenip anahtarı teslim ettiğimiz adam evimizi soydu, değerli bir sürü eşya aldı. Jandarmaya gittik, hiçbir netice yok. Allah'a havale ettik.

    Sahip olmak konusunda kişiler farklı düşünebiliyor. Sizin eşinizle fikir ayrılığınız benimle eşim arasında da var. Fakat mülk sahibi olmak isteyenleri de anlayışla karşılıyorum. Mevcut kapitalist sistemde yarını düşünerek dünyalık edinmek neredeyse bir zorunluluk haline geldi. Fakat bunun bir sınırı olmadığı son derece açık:)

    YanıtlaSil
  13. Evet okudum yazınızı. Biraz beni aşmıştı konu ya baktım bulabilirsen kitabı okumak isterim. Malesef hiç sorun yaşamadan olmuyor sanırım. İlla bir pürüz çıkıyor. İşte bu tür pürüzler bende sağlık sorunlarına neden olmaya başladı. Aslında sahip olduğum her şey için çok çabalamış olsam da artık yoruldum bu tarz insanlardan ve sorgulamaya başladım sanki.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder