Beni yoran 2 kitap...






Kitapta ismi hiç anılmayan bir çocuğun gözünden İkinci Dünya Savaşı anlatılıyor. Savaş başladığında anne ve babası tarafından güvende olması için başka bir yere gönderilen çocuk akıl almaz işkenceler ve sefalet çekiyor.
Kitabın sayfalarında ilerledikçe insanların nasıl bu kadar kötü olabileceğine şaşıyorsunuz. Kimi yerde mideniz kalkıyor kimi yerde sahneyi yaşar gibi gözünüzü kapatıyorsunuz....

1965 yılında yayınlanankitap döneminde çok tepki çekmiş. Hatta yazar da daha sonradan " Bu tepkilerin geleceğini bilsem yazmazdım" bile demiş.

Bu kadar işkence görmüş bir çocuğun (6 yaşında başlıyor köy köy-ev ev dolaşmaya) nasıl sağ kalabildiğine şaşıyorsunuz önce. Kimi kaynaklarda gerçek dense de bana öyle gelmedi. Belki başta öyle niyetlenilmiş ama sonradan şiddetin dozu abarılarak arttırılmış gibi geldi....




Tamamen tesadüf arka arkaya okuduğum 2 kitap dünyadaki bir savaştan Türkiye'deki diğer savaşa sürükledi beni. Kitap bir nevi artık iyice "ötekileştirdiğimiz" Doğu'yu anlatıyor. İşkence var, tecavüz var, dayak var, sindirme var...hangi düşünceden olursa olsun herkesin kabul ettiği bir gerçek Diyarbakır'daki işkenceler. Hatta Bülent Arınç bir söyleyişinde "“Cezaevinde o kadar ahlaksızca işkenceye maruz kalmış, o kadar zorlamışlar ki ben de dağa çıkardım" demişti...

Hem konu acı hem dili de zor biraz.

Dedim ya arka arkaya iç sıkan-yoran iki kitap birden okudum. Dışarıda neredeyse fırtına modunda bir hava. Valla içim sıkıldı....

Yorumlar